Sanatınızı nasıl alırsınız efendimiz?

Recordmag – İlker Köklük

Sanata silah çekme ya da ona rol biçme dünkü olgu değil. Mesela Platon sevmezdi gavur (büyük ihtimalle) İzmir’li Homeros’u. Homeros’un tüm bilgilerin atası olduğunu kabul etmekle birlikte sanatlar için “içimizdeki kötüyü uyandırıyor, besliyor, güçlendiriyor; böylelikle de aklı yıpratıyor”derdi. Kurtuluş yolunu da göstermiş, “İdeal devlet”inde sanatlar için tarihin ilk büyük sansürünü önermişti. Ya da Rönesans’ı müjdeleyen sanatçılardan Francesco Petrarca’nın Ortaçağ’a karanlık çağ adını takması, biraz da Kilise’nin tiyatroyu dinin emrine hizmet eden bir köle haline getirmesindendi.

1547-Valensiya-Aci-Cekme-Oyunu

Tarih boyunca hep parmak sallanıp, azarlanıp, dövülüp yola getirilmeye çalışılan bir çocuk oldu tiyatro ve hiç büyümedi. Hiç sığmadı içine büyümeyle gelen tabuların. Ortaçağ karanlığında Kilise tarafından kaleme alınan yönetmeliklerde oyunların nasıl yazılması hatta nasıl oynanması gerektiği dahi belirlendi. Çünkü Kilise tiyatroyu toplum ahlakına aykırı buluyordu. Oyunlar açık saçık olabiliyordu örneğin, olmamalıydı. Kilise yeni fikirlere açık bir toplum değil otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğen bir toplum istiyordu. Tiyatro ise kilisenin tüm karar ve uygulamalarını eleştirebiliyordu, eleştirememeliydi.

Bugünlerde yeniden tiyatroya parmak sallanmaya başlandı. Hem de Ortaçağ’daki azarlamaların eşliğinde. Gelişme sadece bu haliyle fazlasıyla dehşet verici aslında, sadece ülkeyi yönetenlerin tiyatro sanatına insanlığın karanlık çağına hükmeden kurumun bakış açısıyla bakıyor olmaları bile fazlasıyla dehşet verici. Ancak keşke sorun bakış açısıyla kalsa. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda repertuvar belirleme yetkisi sanatçıların elinden alınıp, tiyatro sanatından Ortaçağ’daki rahiplerden daha fazla anlamayan memurlara verildi. Sonra Başbakan “hem maaşı benden alacaksın hem de beni eleştireceksin” deyip ülkenin dört bir yanındaki insanlara tiyatro ulaştırmak gibi önemli bir işlevi yerine getiren Devlet Tiyatromuzu (Başbakanın baba yadigarı olmadığı ve vergilerimizle finanse edildiği için orası bizim tiyatromuz) kapatacağını söyledi. Şimdi ise onun başında olduğu hükümet tarafından, büyük bir sır gibi gizlenmesine karşın ortaya çıkan detaylarından öğrendiğimiz kadarıyla, amacının sanatın ve sanatçının desteklenmesi olduğu iddia edilen bir yasa tasarısı hazırlandı. Bu gelişmelerin arasında bir genel seçim olup mevcut hükümetin yerine sanata ve tiyatroya kin duymayan bir hükümet gelmediğine ve yasa tasarısının amacı sanatın ve sanatçının kösteklenmesi olarak belirlenmediğine göre burada bir çelişki var.

Tabi ki işin aslı öyle değil. Makyajı silersek altından özetle şu çıkıyor: 1949 tarihli Devlet Tiyatroları’nın kuruluşu hakkındaki kanunu yaparken sanat kurumunda tüm sanatsal üretimin karar ve yetkisini sanatçılarına devredecek kadar ilerlemiş ülke, altmış beş yıl sonra bu yetkiyi sanatçıların elinden alıp sanatçı olmayan atanmış “şahıs”lara devredecek kadar geriledi.

Biz yine de birazcık empati yapalım. Anlamaya çalışalım onları. Çok tehlikeli oyunlar oynamak durumunda iktidar bugünlerde. Tiyatro oyunu izlemeyi bilen muhafazakar nesil mi olur?! Biraz anlayalım onları. Dört artı dört artı dört başı mamur imam hatipten mezun ol, sonra sevile dövüle edindiğin tüm kindarlık alt yapısı bir tiyatro oyununda darmadağın olsun. Olur mu olur, ama tehlikeli oyunların bazen ciddi bedelleri de olur. Sakın durduk yere bir çeşit Türkiye Rönesansı başlatmayasınız.. Efendimiz!

http://recordmag.net/2013/12/30/sanatinizi-nasil-alirsiniz-efendimiz/